Ondörtsıfırüçikibinyirmiiki

14 March 2022

For English

Sabah bir motivasyon yazısı yazacaktım, kendi motivasyonumu anlatan.

Yakın bir dostumun intihar ettiğinin haberini aldım, ama kurtulmuş. İyi. Lâkin bütün gün aklımdan çıkmadı bu, hevesim kaçtı. Hiçbir işimi yapamadım.

Ölümün ne kadar keskin olabileceğini düşündüm. Bir anda siz gündelik hayatınızı sürdürürken hiç ummadığınız birisinin ölümünün haberini alabileceğini. İnsanlar ölüyor. Bir anda ölüyor hem de.

Yazıyı bitiremedim, boş verdim. Java stajyerliğine başvurunca verdikleri bir projeyi yapmaya çalıştım. Pek dikkatimi veremedim. Kafamı veremedim. Adam öyle bir ruh hâline girmiş ki... Kendini yok etmek istemiş. Ürperdim.

Biraz kafamı dağıtmak için vaktimi bomboş geçirdim, ancak akşam biraz Bakırköy'de yürümek istiyorum. Sanki bir aslan tarafından parçalanırmış gibi sürekli hareket eden ve feryat figan çığlık atan bir adam gördüm. Karşı kaldırımdan yürüdüm geçtim, ama işte...

Işıklar'da da bir adam var böyle. Dolaşır ortalıkta. Bacakları kangren sarmış, şişmiş iyice, iki büklüm dolaşır ortalıkta. "Benim bu hâlimi görüp de vermeyenin Allah belasını versin" diye bağırır kart sesiyle. Senin hâlini görüyoruz da... Adım gibi biliyorum alkol alacaksın be abi. Çünkü bağımlısın. Bir de... Sadece sen yoksun ki? Sokaklar aslında ceset dolu da görmezden geliyoruz.

İnsanlar çürüyor işte. Kimisi içten kimisi dıştan. Bugün, bir insanın ölüm haberini ansızın alabileceğimi fark ettim. Anneannem de öylece vefat etmişti. Annem kahvaltı tepsisini odasına götürünce bir baktık ki... Neyse... İnsanlar sonsuza kadar yaşamadığını idrak etmek gerek.