Kitty

01 April 2022

For English

Linux terminalini epey sık kullanırım ve âdeta bunun içinde yaşarım.

Uygulamalarımı bir terminal editörü olan (Neo)Vim ile geliştiririm. Nedeni şu, terminal içerisinde bir bütünlüğe ulaşıyorsunuz, elinizi klavyeden kaldırmadan takır takır yazıp geçiyorsunuz ve terminal ile çalışan bütün araçlar elinizin altında. (Yarn, Rails, Cargo, Docker aklıma gelenler) Mesela VS Code kullanırken bu bütünlüğü hissedemiyorum. Evet içinde gömülü terminal var da hangi dizinde ne yapıyor işin neresinde hiç belli değil. Bir de bir hata ayıklama sistemi var, düşündükçe içime fenalık basıyor. İyi yapılandırılmış ve eklentileri kurulmuş bir Vim, on VS Code gücündedir benim için.

Bundan terminalin kendisi benim için bir IDE gibidir, içinde saatler harcarım. Hâliyle terminalin ne olacağı da önemlidir. Aslında eskiden çok takmazdım, KDE'nin Konsole'u ile işimi görürdüm. Konsole yavaş ama güzel uygulama. Ama ne zaman ki elime bir Ubuntu geçti... Buna Konsole kurulmaz şimdi. Gnome terminali ile işimi görmeye çalıştım. Aman yarabbi == yerine adam akıllı eşittir işareti görmemi sağlayan font ligatures yok.

Bu arada Gnome 3 çıktığından beri Gnome ile aram limonidir. Arada bir kurup kendime sevdirmeye çalışırım ama nafile, Gnome benlik değil. Şimdi sizin Mate diye bildiğiniz zamanın Gnome 2'sini epey kullanmıştım, ama doğrusunu isterseniz onu da KDE'den sıkıldım diye seçtim. Yoksa Linux benim için KDE'dir, bir de onu adam akıllı kullanılabilir hâle getiren OpenSUSE'dir. İşte iş bilgisayarımda fabrika çıkışı Ubuntu kurulu gelmiş, bozmayayım dedim.

Aslında buna takılmam da bir şey ağırıma gitti. Bir şey hem yavaş hem de kullanışsız olamaz. Ekstradan sunduğu hiçbir şey yok, üstüne de özellikleri budaya budaya saçma sapan bir şeye dönmüş sistem. Bunu mu çekeceğim diye terminal aramaya kalktım. Konsole dışında hep egzantirik ve "Acaba bunu kullanan tipler gün ışığı görüyor mudur?" cinsi terminallerle karşılaşıyordum. Bir de Rust ile yazıldığını bildiğimden dikkatimi çekmiş özellik fukarası Alacritty var. Aslında Alacritty güzel terminal de, salt hız üzerine odaklanmış. İlgimi çekmiyor. Aradığım şey Konsole gibi geniş özellikler.

Sonra Kitty ile karşılaştım. Sloganı şöyle: "Hızlı, özelliklerle dolu, GPU tabanlı bir terminal". İlgimi çekti. Kurdum sisteme, önce yavan geldi kabul edeyim. Ama Gnome Terminal'den daha yavan değildi. Biraz yapılandırınca ne kadar güçlü olduğunu anladım. Elimde şekilden şekle girebilen kullanışlı bir şey vardı.

Ubuntu'nun nuh nebi zamanından kalma paketlerinden dolayı bir süre Kitty'nin özelliklerinden mahrum kaldım, biraz şekillendirmekle yetindim. Ancak sonra Apt'den kurmak yerine sitesindeki otomatik kurulum betiği ile kurdum ve kullanmaya başladım. Çok güzel özellikler vardı doğrusu.

İlk önce çıktıların arasında Vim komutlarıyla gezebileceğiniz sanırım nadir terminal seçeneklerinden birisi. Çok enteresan yahu. Bayağı Vim'e girdiğiniz komutlar gibi seçebiliyorsunuz, kopyalayıp yapıştırabiliyorsunuz. Sistem kabuğu ile entegrasyonu şahane, hatta Linux'un asi çocuğu Fish ile bile şahane anlaşıyor.

Benim dikkatimi çeken bir başka şey ise ciddi ciddi kendi içinde resim açabilmesi. Ek bir araca ihtiyacı yok. Çat çat hemen açıyor istediğiniz şeyi. Bu işin güzelliği şu ki, terminalden çıkmak için ihtiyacınız daha da bir azalmış oluyor böylece.

Kittens denen eklenti geliştirme kütüphanesine Python yazarak bir şeyler eklenebiliyor. Bir pencere yöneticisinden oluşan Linux kurulumlarına epey fayda edebilecek bir şeye benziyor. Bir de tabii genel kullanım kalitesini bu kurulumlar kadar bile arttıramayan Gnome var elimizde. Adeta bana kendi çözümlerimi bulduracak kadar zor koşullar yarattı. Teşekkürler Gnome, her şeyin günceli için PPAlar arasında gezdiren Ubuntu. Konfor alanımı kırmamı sağladınız.