Kendi etrafımdaki insanların hikayelerini bu blogda anlatabileceğimi düşündüm. Yani ufak ufak etrafımdaki hikayeleri derleyip pekâlâ bunları size aktarabilirim. Neticesinde hem bloga yazı çıkar, hem de biraz da eğlenmiş olurum.
Tabii insanların başını belaya sokmamak, biraz da onları korumak için isimlerini değil kendilerini anacağım. Kaotik memur da bizim Antalya'dan bir adam. Hatta Antalya'da en çok vakit geçirdiğim kişi. SATANİST YÖRÜK ile düşmandırlar çünkü bizim Kaotik memur bayağı laçka bir adam iken SATANİST YÖRÜK kendisini ifade gücünden yoksun ve aşırı ciddi bir adamdır. İkisinin enerjisi uymuyor birbirine.
Kaotik memur ile ilk tanışmamız lisede servisinde oldu. Benim üzerimde Fenerbahçe forması vardı, konu olsun diye "Hani takımlısın?" diye sordu. Cevap şu, "Antalyaspor". Antalya'da Antalyaspor dışında başka takım yoktur, bunda hem fikiriz. Eğer "Ben x takımını Antalyaspor'dan üstün görüyorum" diyen bir Antalyalıya denk gelirseniz Eski Mezbaha'ya getirin, müsait olduğum zaman evire çevire döveyim. O sırada Yalım Parkta biraz vakit geçirebilirsiniz. O yüzden soruyu şöyle güncelledim; "İstanbul takımlarından hangisini tutuyorsun?". "Yok tutmuyorum". "Nasıl? Hiç mi?". "Hiç tutmadım.". Meğer Galatasaraylıymış. Sonra Galatasaray forması ile görüyoruz. Bir Fenerli için Galatasaray onurlu bir rakiptir, bu yüzden Galatasaraylılara soğuk değilimdir. Ancak Trabzonsporlulara karşı fikrim çok farklı.
Anlayacağınız üzere Kaotik memur, bulunduğu kabın şeklini alan, kendinden güçsüze agresif, kendinden güçlüye abi çeken, konformist ve makyevalist olmasına karşın ancak bir şekilde onun özünde iyi olduğuna inandığımız bir adam. Hoş, kendisi de kendisinin iyi birisi olduğunu düşünmüyor. Ancak Yenikapı'da yetişmiş bir adam için böyle şeyler olağandır. Yenikapı çünkü böyle bir yerdir. Orada kurtlar kanunu geçer, herkes birbiriyle iyi olur ancak herkes de birbirine her türlü şeyi yapar. Bu arada, Yenikapı derken o tuhaf aktarma istasyonunu kastetmiyorum, Antalya'da Işıklar Caddesini de kapsayan o müthiş çingen semtinden bahsediyorum. Evet, bir yıl kadar orada yaşadık. Ailecek kalbimizde özel bir yeri vardır.
Kaotik memur, ruh hâli ve karakter olarak memurluğa ne kadar uzak olursa olsun görmeyen sağ gözünden ötürü engelli kontenjanından Milli Asimilasyon Bakanlığına atandı ve şaşırtıcı bir şekilde üniversiteyi de çalışırken bitirdi. Her ne kadar alkoliğin havalı bir şey olduğunu düşünse de ve ipsiz sapsız olmayı yüceltse de adam sabah akşam okula giderek dört yıllık okulunu bitirdi. Ama elbette ki, hayatındaki her şey gibi hile hurdayla. Kafası köşeye sıkışınca şahane çalışır. Yedinci yılda da okulu bitiremezse okuldan atılacağı için Korona zamanı bir profesörle anlaşıp derslerini iki dönemde bitirdi. Profesör bir tanıdıkmış, üç kuruş da para vermemiş adama. Biz öyle bir şey yapsak... Hehey. Sözcü gazetesinde resmimi "Kopya ile okul bitirmeye çalışan vatan haini" diye görürdünüz. Bazı insanlar pratik düşünebildiği gibi şanslı da oluyor, ben pratik düşünebilsem de şanslı değilim. O yüzden her işimi düzgün ve rayında yapmam gerekiyor.
Kaotik memurun beni tanıştırdığı adamlar hep çaycıdır. (Sokakta dikilip gelip geçene çay paketi dağıtırlar.) Mahallede her yerden çay çıkınca, bir de çayıyla ünlü Zeytinköy'de de ailesi yaşayınca hâliyle çocukluk arkadaşları paso çaycılığa soyunmuş. Kendisi de çay içmiş birkaç defa, ancak kalem kutusunda annesi çayı bulunca çay kariyerini orada bırakmış.
Böyle bir adam nasıl memur olabilir? İşin özü, şaşırtıcı bir şekilde hilesiz bir şekilde çok çalışan bir adam kaotik memur. Yani çalıştığı yerde amirleri ondan memnun. Ayrıldığı yerde üç kişinin işini yaptığı için ayrılmıştı. Sorun üç kişinin işini yapmak değil de, hürmet görmemekti. Herkes arkasını kazıyor adamın, napsın. O da bildiği bütün pislikleri yapıp öyle ayrılmış. Yani tersi pistir dediklerimizden. Yani kendisi bir Yenikapı çingeni olmasa da Çingen kültürü ve edebiyatı üzerine ihtisas yapmış, bütün çingenlikleri kapmıştı. Elbette ki Roman vatandaşlarımıza çingen demiyorum, yanlış anlamayın. Ama bu adamın özümsediği kültür çingenlik kültürü, ona öyle denir.
Mesela bizim kaotik memurun en büyük travması mahalle arkadaşlarıyla gittiği Obezite Kink'de patateslerinin kendisi yiyemeden tükenmesidir. Bu yüzden onunla gittiğimiz ilk Obezite Kink'te patateslere öyle bir abanmıştı ki... Dedim bu adam harbi obez. Bu arada kaotik memurun iki fiziksel özelliği vardır, birisi bukalemun gibi oynayan bir gözü (diğeri takmaymış meğer, anlayana kadar uzaylı mı bu diye bakmıştım) ve ikincisi ise kilosudur. Elbette burada kilo konusuyla dalga geçmeyeceğim, ancak o an "Obeze bak ağzına ne biçim tıktı" diye baktım. Hâlâ hızlı yer. Meğer adamın travması varmış. Tabii Işıklar'da kendi hâlinde baldırı çıplak dolaşan bu medeniyetsiz adam sayemde biraz medeniyet gördü de aramızda konuşup dolaşabiliyor.
Neyse. Anlatacağım esas olay biraz daha farklı. Bizim kaotik memurun çevresi, Yenikapı çevresi tabii, biraz pistir. Kendisi de o çevrede büyüdüğü için hâliyle ister istemez ahbaplık yaptığı insanlar oluyor. Tabii, ne diyeceksin? Arkadaşlık etme denmez, çoluğum değil çocuğum değil. Arkadaşlık et hiç denmez. Çaycı ile arkadaş mı olunur? Benim onaylayacağım şeylerden değil.
Adam bir arkadaşını arıyor, bir şeyler yapalım diye. Muhtemelen alkol. Memur maaşına rağmen babası gibi içmeye alışık. Bunların ailede herkes sünger gibi içer. Babası içmekten Ogre'ye dönmüş, o da yolun yolcusu. Ama hayır... O gece sadece alkolle geçmeyecekti.
Tam dağılacakken, artık Lara tarafından geliyorlar galiba, bizim Kaotik Memur'u da arabayla eve götürmeyi teklif etmişler. Bizim çingen ruh bunu reddeder mi? Asla. Arka koltuğun ortasına bizimkini oturtmuşlar, bu önemli bir detay. Şoför dahil herkes zil zurna sarhoş. Ama bir şey daha var. Arabanın her tarafı çay kokuyor. Bu da çayın ne olduğunu bildiğinden hemen anlamış. Sormuş ne kadar var, otuz gram kadar. Çayın gramı iki yüz lira civarı satıyor. Bunlar sapıyor Zeytinköy'e, bir beş gram daha alıyor. Bizimkinin tek derdi de Yenikapı'daki kuaför dükkanına gidebilmek. (Evet, kaotik memur bir kuaför dükkanında yaşıyor. Yaz kış.) Sonra, bunlar da bir tuvalete girmek için Zeytinköy'de bir benzin istasyonuna giriyorlar. Bu arada Zeytinköy'de çay ticareti sürekli döndüğünden "Yunus" diye tabir ettiğimiz genç ve öfkeli polislerimiz sürekli devriye atar. (Yunus. Ne kadar sevimli bir isim değil mi? Ama Allah şerlerinden korusun. Haklarında epey şehir efsanesi dönüyor.)
İşte bu Yunuslar arabadan inenleri görünce bir tuhaflık olduğunu anlıyor. Kim nereye nasıl gidiyor? Arabayı kim sürüyor? Şoför de tuvaletten çıkınca yunuslar görüyor ki şoför de sarhoş. Bunlar da yunustan çekinip arabaya biniyorlar ve hemen gidiyorlar. Bizim kaotik memur, tam ortada oturduğundan hiçbir yere gidemiyor ve kendisini Need For Speed: Zeytinköy tadında bir polis kovalamacasının içinde buluyor.
Bir not düşeyim, bizim kaotik memur aşırı korkak bir adamdır. Köpek görür korkar, karanlık sokak görür korkar, biraz tekinsiz bir adam görür korkar. Adam ben zamanında havlayan köpeğin üstüne attı be, daha ne olsun? Aslında korkmasının sebebi hem her türlü pisliği görmüş olması hem de çaylanmak. Çaylanan insanlarda genel bir panik havası oluyor.
Bu da garibim, memurluğu nasıl yaktım diye kafayı yiyor. Arabadaki herkesin en az beş yıl şartlı tahliyesi var. Tabii şanslıysa. Ancak beş yıl şartlı tahliyede memurluk yanıyor tabii. Arabadaki herkes bir tuhaf bu arada. Üstüne de şöfor de sarhoş, şehir içinde saatte 150-160 kilometre hızla gidiyor. Birisi aksiyon mu demişti?
Şükür ki normalde hiç affetmeyen yunuslar nasıl olsa plakayı aldık diye düşündüklerinden kovalamayı Konyaaltı taraflarında bırakıyorlar ve bunlar da aradaki farkı iyice açtıklarında ileride bir yerde kaçıyorlar. Arabadan dört kişi iniyor, hepsi farklı yönlere dağılıyor. Araba da muhtemelen hurdaya çıkarılmak üzere uzaklara doğru kayboluyor.
Bu yazıdan çıkaracağınız ders şu ki; arkadaşlarınızı düzgün seçin. Kaotik memur gibi sapma sapan kişilerle takılırsanız evinize gitmek için sarhoş kafa 10 kilometre yürümek zorunda kalırsınız. Evet, bütün sorun buradan ibaret. Bir de arkadaşlarınızın çaylarını saklaması için yer tavsiye etmek durumunda kalırsınız.