Hayal Kırıklıkları

25 August 2024

For English

Yirmi altı yaşıma gelmişim. Bu yaşa geldiğime pek inanamıyorum çünkü kendi karakterimle alakalı pek az şey değişmişken vakitler geçip gitmiş. Şunu düşünüyorum, eğer hayal kırıklıklarım olmasa da muhtemelen beni dönüştürecek pek az şey de gerçekleşmezdi.

Eğer on sene önce bana hedefimin ne olduğunu sorsalardı Kara Tilki Hiyerarşisi'ni bastırmak, sonra da iyi bir yazarlık kariyerine adım atmak istediğimi söylerdim. Bu yazarlık kariyerinin neticesinde de çok önemli, ama dünyaları değiştirecek kadar önemli, bir adam olmak istediğimi söylerdim. Tamam, en azından bir yer edinebilmek isterdim. Önemliydi bu.

Tabii esas önemli olan hedeflerden ziyade gidilecek yol, ancak bu hedeflerin tesiriyle için biraz farklı bir benlik yapısına edinmiştim. Bunların pek çoğu da fena şeyler değildi. İnsanlarla daha az konuşuyordum, çünkü vaktimi dünyayı dönüştürecek şeyler düşünüp kurgulamakla geçirmem gerektiğine inanmıştım. Bi'nevi keşiş gibi. Kafamdaki fikirler olgunlaşmadan, yani kendimi tatmin etmeden, bunları insanlara açmamalıydım. Biraz mükemmeliyetçi geliyor kulağa. Lise hayatımda öğrendiğim ilk şeylerden birisi akla gelen her şeyi insanlara açmamak gerektiği idi. Kelime oyunlarını ve düşünce egzersizlerini severdim, ama insanlara genel olarak salakça gelirdi. Ben de madem konuşurken insanlara salakça geliyorum, yazarak derdimi anlatırım diye düşünmüştüm. Yazı yazarken, düşünce akışımı kusursuz hale getirebildiğim ve aynı zamanda ikna edici olarak sunabildiğim için eğer ne düşündüğümü merak eden birileri varsa yazılarımı okuyabilirdi.

Şimdi fark ediyorum ki, bayağı korkaklık bu. Şimdi de umurumda değil, belki de yazarlığa eskisi kadar hevesimin olmamasının sebeplerinden birisi budur.

Peki şimdiki "umursamazlığımın" sebeplerinden birisi ne? Aradığın çarenin sarıldığın şeyde olmaması. Halk arasında hayal kırıklığı olarak biliyoruz bunu, insanı dönüştürmeye yardımcı oluyor. Bir kere örselenince ümitsizleşiyor fakat insanın ufku açılıyor, kendisi için farklı rotalar olabileceğini de görüyor. Bu arada, genelde kendilerini tasavvufa yakın görenlerin pek sevdiği "İnsanda umut bırakmayalım ki bir şeye heveslenmesinler" düsturunu da onaylamıyorum. Hiçbir zaman sivrilmeyecek bir insan olarak yaşamak da insana böcek gibi hissettiriyor. Sen kendini kıymet verilesi bir şey olarak görmeyince haksızlık yapmak, adaletsiz davranmak, kandırmak kolay geliyor. Çünkü seni "değerli yapan" bir benlik yapısından mahrumsun. Cesaret, haysiyet anlamsız; ufkunun genişlemesiyle artık kaypakça işlere girmek, parazitlik etmek kolay geliyor. İnsan önce kendisini değerli hissetmeli ki değerli insanların edineceği davranışlara layık olmalı.

Türk halkının güncel durumunu mu anlattım ben önce? Konuyu biraz saptıracağım ama buna değer. Aslında düşününce bir Türk asla kendisinin kıymet verildiğini hissederek büyümez. Benim ilköğretim hayatım eğer ilkokul hocasının istediği notu alamazsam hayatı mahvolacak değersiz bir pislik olduğumu dinleyerek geçti. Bunu kabul edecek bir çocuk olmadığım için de haliyle kendimi değerli hissettirecek bambaşka şeyler aradım.

Kendim için buldum. Bir kaçış alanı, kendimi kıymetli hissedecek bir alanda kaldım. Peki ya toplumun bir şekilde kıymetli hissedememiş insanları ne yapıyor? Bir kısmı kaçak bahis sitesi veya başka bir kısmı genç kızların çıplak resimlerini ele geçirip "ifşa" sitesi kuruyor. Kimisi de torbacılık yapıyor, dolandırıcılık şebekeleri organize ediyor. Kısacası kolay yoldan para kazanmak için kendilerine bir gram kıymet vermemiş dünyayı yakmayı göze alıyorlar. Bazısı bu kadar da düşmüyor, ama "yatarak para kazanmayı" fetişleştiriyor. Çünkü ümitsizler, yapabilecekleri bir şey olduğuna inanmıyorlar. "Ben iyi olduğum için her şey kötü gitti, kötü olalım, kötü olmasak bile iyi olmayalım!" fikri yaygın görüş oluyor.

Ama benliğin karanlık tarafına geçenlerin ortak yönü çevreye karşı farkındalıklarının geniş olması. İnsanlar neyi dolandırabileceğini bildikleri için dolandırıcılık yapabiliyorlar. Uyuşturucuyu nereden temin edileceğini görebildikleri için torbacılık yapabiliyorlar. Mesela benim senelerce yaşadığım yerlerde ne olaylar dönmüş, ruhum duymamış. Şanslıymışım. Hayal kırıklıkları benliğin ışığını kestikçe etrafı da görmeyi sağlıyor. Önemli olan, benliğin ışığını kontrol edebilmek. İnsan o ışığı ne kendisini körleştirecek kadar güçlendirmeli ne de kendisini haysiyetsizliğe sürükleyecek kadar zayıflatmalı.

Bu ışıktan kastım nedir? Kişinin benlik algısı, öz güveni, cesareti, metaneti ve idealizmi. Bunların hepsini tek bir şeyin farklı göstergeleri olarak kabul ediyorum.

Tabii benim kendi içimdeki ışığın çok da güçlü olmadığını kabul ediyorum. Mesela yazarlık kariyerinden kesinlikle vazgeçtiğimi anladığım esnada aynı zamanda "önemli bir insan" olmaktan da vazgeçmiş oluyorum. On seneden fazla tarihi olan bir şey bu kendi kişisel ruh alemimde neticede. Ufak bir azınlık dışında kimse Kara Tilki Hiyerarşisi'ni okumayacak, zaten öyle muhteşem bir kitap da değil doğrusu. Endüstriyel müzik dünyada ne raddede biliniyorsa en fazla o kadar bilinebilir. Ama işte, "önemli bir insan" gayesinden insan vazgeçince bu uğurda ne saçma şeylere katlandığını da anlıyor. Mesela topyekun, insanların edebiyata olan saygısını sömürmek üzere var olan nice kişilere yaranmak zorunda kalmadım.

Güçlendirmek için bir şeyler yapıyor muyum? Yani, çocuksu şeylerin peşinde koşuyorum yine. Uzun vadede yine beni "önemli bir insan" yapacak şeylerin peşinden koşuyorum, bunun özünde anlamsız olduğunu bilsem de en azından bu uğurda kötülük yapmadan yol almak istiyorum. Ama en azından, hızlıca yolu koşup başka fırsatları görmeden geçip gitmek yerine daha sağlam adımlarla yürümek gerektiğinin bilincindeyim.