Hakkında

23 March 2022

For English

Adım Emrecan Şuşter. 22 Kasım 1997 gününün 11. saat 15. dakikasında İstanbul'un Küçükçekmece ilçesinin Cennet mahallesinde bulunan Doğan hastahanesinde ilk nefesimi aldım.

Eğer nasıl bir yer olduğunu merak ediyorsanız "Cennet Mahallesi" ismindeki metrobüs durağında inip etrafı inceleyebilirsiniz. Doğrusu ben hiç gitmedim ama metrobüs denen insanlık suçu ile (cama yapışmış vaziyette) son durağa giderken arada bir görüyorum. Fena bir yere benzemiyor. Yani tam doğulacak yer.

Kendimi anlatmayı oldum olası sevmedim. Çoğu, niyetini kendisini gerçekten anlatmak olmadığı için, üstünkörü bir şekilde anlatır geçer. Yeteneklerini, işini ve okulunu yazar. İki sebebi var. Birincisi bu hakikatten zahmetli bir iş, ikincisi ise aslında sahiden karşı tarafın bizi tanımak istediğini düşünmüyoruz. Mesela düşünsenize... İşçi alacaksınız, adamın kendi sitesinde hakkında bölümünde "Babam beni küçükken hortumla döverdi" yazıyor. Bunu okumak istemezsiniz, aynı zamanda karşıdaki insan da bunu anlatmak istemez. Mesela yazar orada, "Ben Backend developerıyım. Hayatım C# yazmaktır. Microsoft'un kapısında yatıyorum ben" diye. Hani düşünürsünüz, "Bütün varlığın JSON denen şekilli şukullu teknik mesajları alıp veren yazılımlar yazmak mıdır?" diye. Ama o illüzyonu size verir neticede.

Kişinin kendisini mesleği ile tanımlaması böyle bir şeydir işte. Kendisine dair bütün tanımları işleve yönelik olur. Ben bu işlevi gerçekleştiriyorum, bakın ben buyum demeye getirir modern insanoğlu. C# yazılımcısı... Vay be... Mesela müzik olarak ne dinlersin? Hmm... Steve Ballmer'ın "Developers" videosunun remiksini... İşte gerçek bir C# geliştiricisi!

İşi yazılımdan tarif edince biraz zavallıca görünüyor. Yazılımcı dediğimiz adam neticede küçümsenecek adamdır. Neşesi, eğlencesi olmayan, akşama kadar kriptik bir mantığı irdeleyen adama yazılımcı denir. Ama doğrusu, çalışmak böyle bir şeydir zaten. Mesela "Yazar" dediğiniz de benzer şeyi yapar. Buradaki kriptik mantık insanın hazları ve beğenisidir. Nasıl ki kişi yazılımcı olduğu için Steve Ballmer dinlemiyorsa aynı şekilde bir yazar da kendi yazarlığından ötürü bir müzik tercihinden bulunmaz. Mesela kendi yazdığım yazılardaki en duygu yüklü sahneleri bayağı vurdulu kırdılı Metal şarkıları eşliğinde yazdım. Evet yazarlık da yaptım!

Tamam işte bu bahsetmeye değer bir şey. Zamanında yazarlığa özel bir ilgim var ve size temin ederim ki popüler olmak için değil verdiği salt hazdan dolayı bir bilim kurgu romanı bitirdim. Yaklaşık 80 bin küsür kelimeden oluşuyordu. Eğer olsaydı Kültür Bakanlığı'nın "Edebiyat Eserlerini Destek Projesi" aracılığıyla basılacaktı, ancak içinde yüce devletümüzün hoşlanmayacağı her türlü konu olduğundan olsa gerek reddedildi. Affınıza sığınarak isyan edeceğim: Ulan herkesinkini kabul ettiler ya!

Neyse şu kendini anlatabilme konusuna geri dönelim. Aslında herkes aşağı yukarı bunun farkındadır, hele ki son dönemlerde insanlar daha renkli bir şekilde kendilerini anlatmaya çalışır. Ama bu sefer de her şeyin rengarenk kişiliklerden oluşan bir dünyaya gidiyoruz. Renkli ve farklı olmak sıradanlaşıyor.

Bunu da ayırt etmenin bir yolu var aslında. Bir insan, kendi farklılığını derinlemesine anlatabiliyor mu? "Ben farklıyım" demek kolaydır, "Ben yaratıcıyım" demek de kolaydır. Bunun bir kademe zorlaştırılmışı, ancak yine aynı nitelikte olanı, farklı ve yaratıcı olduğu bilinen insanların kullandığı kalıpların kullanılmasıdır. Bu daha tehlikelidir çünkü sizi yanlış bir şeye inanmaya ikna eder.

İşte derinlik önemlidir, kişi kendi cümleleriyle kendisini ne kadar anlatabiliyor o önemlidir. İyi bir tanıtım yazısı böyle yazılır.

Şimdi bir saniyeliğine duralım. Bu yazının amacı insanların kendi hakkında yazdıkları şeyleri irdelemek miydi? İyi bir hakkında yazısı nasıl yazılır bunu tartışmak mıydı? Hayır! Kendimi anlatmaktı.

Benim düşünce yapım biraz tuhaftır. Mesela bir işten bahsedince kafam bir anda onu çok katmanlı bir iş beliriyor. Çok basit şeyleri iyice karmaşıklaştırıyorum yani. Kendimi anlatan bir yazı mı yazacağım? Normalde başka insanlar bir şeyler karalayıp geçerler. Benim için o iş öyle değil işte. "Kendimi nasıl anlatabilirim? Kendimi anlatmak için ne gereklidir? Başka insanlar kendisini nasıl anlatmış?" Mükemmeliyetçilik değil işte bu. Çıktı kusurlu olabilir, bunu önemsemem. Lâkin en sade hâliyle en başından beri bir strateji kurmam gerekiyormuş gibi hissediyorum.

Neyse ne diyorduk? Nerede doğmuştum ne yapmıştım... Evet... Eğitim hayatından gidelim. Kütahya Atakent İlköğretim okulununda anaokulu eğitimimi "Çelme yememe ve sosyal iletişim kurabilme" alanında tamamladım. Ardından Antalya Nadire Konuk ve Ali Oğuz İlköğretim okulunda "Kendimi savunmayı öğrenme" üzerinde sekiz yıl çalıştım ve Antalya Lisesinde bu alanda uzmanlaştım. Ardından Üsküdar Üniversitesinde Psikoloji eğitimi aldım.

Belki gelecekte yüksek lisans yapabilirim, neticede hepimizin başında askerlik belası var. (İşte temizlik falan yapıyorsun, şınav çekiyorsun, en ufak şeyi de yanlış yaparsan da dayak yiyorsun)

Tamam. Neyle ilgilenirim? Valla psikoloji külliyatını yiyip bitirince psikolojiden sıkılmaya başladığıma kanaat ettim. Artık derslerde "Hocam biliyoz bunu" diye ukalalık edesim gelmişti, tekrar tekrar aynı şeyleri görmekten sıkılıp notların düşmüştü. (Normalde tersi olur, di mi?) Maksat yeşillik olsun, hep aynı şeylerle ilgilenmeyeyim diye ucundan yazılımla ilgilenmeye başladım. Önemli olan farklı konularda çalışmak, zihni canlı tutmak. Nöroplastitise denen kavram beni epey etkiledi neticede.

Sonra sabahlı akşamlı yazılımla ilgilenince dediler bari iş ara belki bulursun. İyi dedim, olur dedim, en son meslek olarak üstümüze kaldı. Şimdi hobi olarak gitarla ilgileneceğim. İnşallah işin sonu Rock grubuna gitarist olmakla bitmez.

Gelecekte yazılımdan devam etmeyi düşünüyorum. İnsanlar bana psikoloji ile yazılımı birleştirecek bir yoldan gitmemi tercih ediyor. Ama doğrusunu isterseniz ikisi de kendi hâlinde güzel ve insan her bildiğini paraya dönüştürmek zorunda değil, bence. İş hayatı dışında da etkin olmayı gereken pek çok konu var ve psikoloji burada epey yardımcı oluyor zaten.

Bir şeyi salt meslek - kariyer için öğrenme hissini doğrusu sevemiyorum. Bir şeyler öğreniyorum hissini seviyorum. Tek sorunum, bu öğrenmeyi derinleştiremiyor olmam.

Bunun dışında cıstak cıstak müzikler dinlemeyi severim, sosyal medya kullanmam ve sokakta boş boş gezmeyi severim. Kedi babası değilim, zaten kedi miyim ben bir de kedilere babalık edeceğim. Bırakın sokakta dolaşsın hayvancıklar.