Ergenlik

26 March 2022

For English

Ergenliğe dair bir süredir aklımın içinde bir şeyler var ancak bunu nasıl ortaya dökeceğimi aslında çok da bilmiyorum. Yani, dışarıya nasıl aktaracağımı bilmiyorum. Benim tarzım önce fikir için gerekli altyapıyı sunmaktır. Öyleyse ergenlik nedirden başlayalım.

Adınız gibi bildiğiniz üzere ergenlik çocuklukla yetişkinlik arasında bir geçiş sürecidir. Bunu bilmeyeni zaten dövüyorlar. Etimolojik olarak "ergen", Nişanyan'a göre "Bekâr erkek" kelimesinden evrilmiştir ki Yunanca "ergenis" bekâr demektir. Muhafazakâr çevrelerde bu kelimenin ikamesi Arapça kökenli "buluğ"dur, o da "blg" kökünden gelir ve "ulaşmış, yetişmiş" anlamına gelir. Ulaştırma anlamına gelen "tebliğ", sınırı aşma anlamına gelen "mübalağa" da aynı kökten gelir.

Etimoloji ile ne alakamız var? Aslında yok. Kelimelerin etimolojisini araştırmak bana çok enteresan gelir, hele Arapça kökenli olanları. "Buluğ" kelimesi ile sadece ergenliğin tanımının "yetişmiş" anlamına geldiğini göstermek istedim. Ergen kelimesi ise benim için bildiğiniz sürpriz oldu.

Eski zaman Avrupasında ergenliğe girmiş çocukların artık yetişkin gibi karşılandığını bir yerlerde duymuştum ancak tam olarak nerede karşılandığını bilmiyorum. Sadece bu bilgiyi kafamın içine atmışım. Ama mesela, Jared Diamond'un "The World Before Yesterday" isimli kitabında pek çok toplumun çocukların 13 yaşında yetişkin gibi karşılandığından ve yetişkinlerle aynı faaliyetlerde bulunduğundan bahsediliyor. (Kitabı okumadım, belki vakit bulursam okurum.)

Bugün de en azından içinde bulunduğum toplumda ergenleri neredeyse yetişkin gibi karşılıyoruz - ya da karşılamıyoruz. Karşılamıyoruz çünkü onların hâlen daha bağımsız bireyler olduğunu kabul etmiyoruz. Bırakın ergenliği, üniversiteyi bitirmiş ve kendi parasını kazanmış arkadaşlarım hâlen daha ailesinden pek çok konuda izin almak zorunda olduğundan bunaldığını söylüyor. Ama diğer yandan ergenleri yetişkin gibi karşılıyoruz çünkü çocukça tavırlarını şiddetli bir şekilde yargılıyoruz ve onların olgunca davranmasını bekliyoruz. Hani yapabilirler de, salt şımarıklıktan yapmıyorlarmış gibi bir tavır var. En azından televizyonda ergenlik temalı bir sahneye denk geldiğinizde sorgusuzca bu konu kabul görüyor.

Psikoloji'deki yaygın fikir ergenliğin tam bir geçiş dönemi olduğudur. Aman ne büyük şey. Ama bir de şöyle düşünelim, bilişsel kapasiteleri çocuklardan daha gelişkin ancak yetişkinler kadar değil. Çocuklar ise bambaşka bir dünya. İnsanlar çocukların yetişkinler kadar bilgi sahibi olmadığından dolayı çocukça davrandıklarını, düzgün bir eğitim sonucunda edindiği bilgilerle yetişkin gibi davranmayı düşünürler. Mesela eğlencelik bir video atayım size:

(Anarşist Bebe (İngilizce))[https://www.youtube.com/watch?v=p2SpckZ6uPs]

Eğlenceli bir video bu. Kim bilmiş bir çocuğun bir büyüğüne haddini bildirmesini izlemeyi sevmez ki? Üstelik ortam da eğlencelidir. Çocuklar yaşlarına göre hiç beklenmeyen bir örgütlenmeyi başararak adamı madara etmektedirler. Ama ne yazık ki elimizdeki çocuk milletini incelersek bunlar gibi entelektüelini, akıllısını bulamayız. 12 yaşına gelmemiş bir çocuğun bu kadar soyut konularda fikrini bu denli güzelce ifade edebilmesi mümkün dâhi değildir. Yine de güzel konuşmuş velet.

Sorun şu, Jean Piaget şeyh hazretlerine göre bir çocuğun soyut konuları anlayabilmesi on iki yaşına gelmiş olması gerekiyor. Yedi yaşına kadar çocuk düşünüşü alabildiğine ben merkezci ve kusurludur, sadece basit deterministik mantıkları kurabilirler. Düşünün, aynı miktarda suyu ince ama uzun bir bardakta görünce daha fazla sanıyorlar. Bunun sebebi çocukların cahilliği değil, gerekli nörolojik altyapıyı kazanamamış olmaları. Yedi yaşında somut bir açıdan düşünebilecek bir yeteneğe erişiyorlar, on iki yaşında ancak soyut düşünebilme becerisine ulaşıyorlar. O da zaman içerisinde gelişiyor. Biz ise burada bırakın soyut düşünmeyi, devlet ve dünya düzeni üzerine fikirler sunacak kadar felsefi konularda kafa yormuş bir çocuk görüyoruz. Bu yaşta bir çocuk başka düşünceleri ezberleyebilir.

Bir ara televizyonlara "Filozof Atakan" denen bir çocuk ortaya çıktığında millet "Ay ne kadar zeki çocuk..." diye gezerken ben çok ileri bir seviyede çocuk istismarından şüphelenmiştim. Çocuk kendi kapasitesinin çok ilerisinde konuları öğrenmeye zorlanmış olabilir ve bu konunun araştırılması gerektiğini düşünüyorum. Bu zeki bir çocuğun tavrı değil, burada sabahlı akşamlı ezbere maruz bırakılmış ve aferinlerle ödüllendirilmiş bir çocuk var.

Ergenliğe geri dönelim. Ergenlik, soyut yeteneklerin edinilmesinden hemen sonra başlıyor ve en azından soyut kapasitesini belli bir seviyede kullanmayı öğreniş oluıyor. Burada artık kendi prensiplerini, doğrularını ve olması gerekenlerini belirlemiş bir kişiyi görmemiz gerekir. Ancak hâlen daha beynin gelişimi tamamlanmadığından ötürü tamamen olgun davranışlar beklememek gerekir.

Buraya kadar olan şeyler genel kabul görmüş, size altyapı olarak iletmek istediğim şeylerdi. Nörolojiyi ve gelişimsel psikolojiyi oyundan çıkarıp yerine sosyoloji ve psikanalizi sokuyoruz.

Bebek doğar doğmaz anne babasına bir kamyon sorumlulukla beraber gelir, çünkü bebek canlısı kendisine bakamaz. Anne babanın hayat konforu düşer, ekonomik olarak zorlanır ve bunun karşılığında bebek agucuktan başka bir şey sunamaz. Üstelik bebeğin anne üzerinde yarattığı psikolojik baskı da vardır. Burada toplumsal baskıdan bahsetmiyorum. Doğum sonrası depresif bir süreç yaşayan çok anne vardır ve kimi zaman iş bebeği öldürmeye kadar gider. Bir de bebek kolikse değmeyin keyfine... Artık çocuğun cıyaklamasını susturmak için evi sabah akşam süpürür müsünüz yoksa gırtlak havası mı öğrenirsiniz o size kalmış.

Bunun karşılığı çocuğun anne babasına karşı "borçlanmasıdır". Bu borçlanma, büyük fedakârlıklarda bulunan anne babaya karşın çocuğun kendisini adaması ve onlara hizmet etmesidir. İyi ya da kötü her aile çocuğunu, biraz da çocuğun faydasına olacak şekilde, sömürür. Kimisi çocuğa ev içi işleri verir, kimisi çocuğu kendi başaramadığı alanlara yönlendirir, kimisi de direkt kabul edilemez şekilde çocuğu kullanır. Ama bunların hepsi birer sömürüdür. Psikanalize göre her insan içten içe bencildir, ancak bunu inkâr edenler en bencilleridir neticede. Anne baba ise çocuk üzerindeki sınırsız kontrol hakkını ister istemez bir sömürüye çevirir.

Soyut düşünüşün kazanılmasıyla birlikte çocuk uzun zamandan beri içinde bulunduğu durumu analiz etmeye, başka koşulları zihninde canlandırmaya ve ideal olanları belirlemeye başlar. Bu durumun düzeltilmesini talep eder, ancak işin içine daha sıkıcı bir şey girer. Ergen kişisi, çözümlediği karmaşık soyut bağlantıları ifade edebilecek kadar yetenekli değildir. Bilişsel kapasitesi bunu dışa vuracak kadar ileri değildir, gelişmeye devam etmektedir ancak elde ettiği o soyut çıktıları dışarı vurabilmesi için güçlü bir ifade yeteneğine ihtiyacı vardır.

Şimdi toplumdaki ergenlik algısını inceleyelim. İnsanların ciddi bir kısmı ergenlerin hiçbir sorun olmaksızın bir anda isyan ettiğini düşünüyor. Evet, cinsel gerilimin etkisiyle yetersiz ifade gücü birleşince abartılı bir ifade ortaya çıkıyor. Ancak bunun doğrudan amaçsız bir dışavurum olarak kabul edilmesi de doğru değildir. Sorun, uzun süredir devam eden ancak kabul edilmiş şeylerdedir. Tıpkı bir bebeğin sorununu anlar gibi ergenlikte ifade edilen agresyonun sebebinin de sebebini anlamak gerekir. Çünkü kendisini ifade gücünden yoksundur, ifade gücünü kazansa da kendisini ifade edemeyeceğini kabullenmiş olacaktır. Bu çocuk tarafından ebeveynin yetersiz anlama kapasitesi olarak kabul edilir.

Bunun daha sonra kişinin toplum ile ilişkisini yakından etkilediğini düşünüyorum. Kişi bir mikrotoplum ile ilk çatışmasını yaşamaktadır ve daha büyük toplum yapıları ile karşılaştığı zaman aynı şemaları topluma yansıtacaktır. (Şeyh Piaget hazretleri!)

Ailesi ile arasının ilerleyen yaşında kötü olduğunu bildiğim ve yakından incelediğim üç kişi var. Birincisi, babası alt rütbelerden asker olan biri. Babası öylesine dar bir düşünce kalıbına sıkışmıştı ki, kendisini babasına karşı ifade edemedi. Disiplin ve adanma içerisinde çocukluğun geçirdi. Daha sonra etrafındaki bütün insanların ciddi kısmını dar kalıplara sıkışmış, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışan insanlar olduğuna inandı.

İkincisi ise dindar bir ailenin çocuğu. Ailesinin belirlediği sert kurallara uymayı reddedince, üstüne de bunu açıklamaya çalışınca karşılık alamayınca insanlarla iletişim kurabileceğine dair inancını kaybediyor. Sonra gittikçe kendisini yalnızlaştırıyor ve insanların onu kabul etmeyeceğinin düşüncesini kabul ediyor.

Üçüncüsü de dindar bir ailenin çocuğu. Ancak ailesinin belirlediği sert kurallara uymayı reddetmek yerine uyuyormuş gibi görünüp arkadan kendi bildiğini yapmaya başladı. Sonuç olarak insanlara karşı gerçekten ikiyüzlüce davranan, kendi sorumluklarını yapıyormuş gibi görünüp kaytaran bir adam elde etmiş olduk.

Bunun makul kurtuluşu, bana göre, çocuğun kendisini güçlü bir şekilde ifade etmeye yönlendirilmesi ve ebeveynlerin anlamasıdır. Bu uzlaşmadır. İki taraf da neticede yıpranmıştır ve iki tarafın da kendince haklı kısımları vardır ancak uzlaşabilmek gereklidir. Çocuk isteklerini bildirmeli ve ebeveyne karşı ifadesizlikten doğan sonsuz öfkesinin amaçsızlığının farkına varmalıdır. Ebeveyn ise fedakârlık dilini bırakmalıdır, bu sömürüyü gizleyen ve haklı gösteren şeydir.

Bunun en kötü neticesi, bu bağımsızlaşma tavrının en sert şekilde karşılanıp zorbalıkla karşılaşmasıdır. Bu zorbalık fiziksel şiddetten çok daha çok sosyal bir şiddet içerir. Bunun sonucunda ebeveynin tavrını birebir taklit eden, onlara benzeşen ve taklit eden ancak daha da kötüsü, bireyselleşmeye karşı sert bir tavrı olan bir birey yaratır. Hâlbuki bireyselleşme olgunlaşmanın en doğal sonucudur.

Özetlersek; ergenlik sadece cinsel olgunlukla değil soyut kavramları düşünebilme yetisiyle ilişkilidir. Ergen zaman içerisinde ebeveynine karşı pozisyonunu fark eder ve buna karşı cinsel gerilimle birlikle karşı çıkar ancak ifade gücünün yetersizliği kendisini anlatmasına engel olur. Geliştireceği başa çıkma mekanizması topluma karşı algısını da oluşturur ve topluma karşı davranışlarını belirler. Eğer bu bastırılırsa ergen benliğini kaybeder ve despotlaşır. Bunu üç evre şeklinde ifade edebiliriz; farkındasızlık, çatışma ve uzlaşma.