İçindekiler

Önsöz

İkibinonlu yılında Türkiye, gelecekte yaşamak için bana umut veren bir yerdi. Şu an AVMler başkenti olan İstanbul o zaman kültür başkenti seçilmişti, toplumun daha hoşgörülü bir imajı vardı ve ekonomi pekâlâ alternatif kültürleri besleyebilecek bir güçte görünüyordu. O dönemler her şey ferahtı ve bu kitabı yazarken bir şekilde basılacağına, en azından destek göreceğine dair bir inancım vardı. Şimdi ise... Bırakın kitap basmayı insanların kağıt alacak parası bile yok ve bu kitap, "Kara Tilki Hiyerarşisi", Kültür Bakanlığınca ilk kitap desteğinden mahrum bırakıldı. Muhtemelen onların çizgisine hiç uymadığından. Bana kalırsa bu yumuşak bir sansürdür çünkü bu kitabın destek almış kitaptan eksik olan pek bir yönünü görmüyorum. Muhtelen şu "kültürümüz ve değerlerimiz" saçmalığıyla ilişkilidir.

Kültür bakanlığından bağımsız olarak bahsini açacağım ki bir siyasi şiddet durumu söz konusu ve benim kuşağım da bu siyasi şiddetten epey etkileniyor. Alakalı alakasız, kendince tanınırlığı olan kişilerin aşağılık suçlularmış gibi şafak operasyonuyla evinden alındığını duyuyoruz ara ara. Peki neden? Uzun mesele. Görmek isteyenlere her şey açık. Ama bu siyasi şiddet ve ekonomik sıkıntılar özellikle benim kuşağımı çalışmak veyahut sosyal medyada suya sabuna dokunmayan bir fenomen olmak dışında hiçbir seçenek bırakmadı. Çok yakın dostlarım daha mezun olmadan üç kuruşa çalışmaya başladı, çok ağır işlerde. Neyse ki benim böyle bir sorunum olmadı, mezun olmadan çalışmaya başlayanlar kervanında olsam da Türkiye sınırları içerisindeki en hoşgörülü işverenleri bulunduğuma inanıyorum.

Ama son dönemlerin esas can sıkan kısmı bu değil. Hepimiz çalışacağız, hepimiz bir şeyler yapacağız. “Gençliğimizi yaşamak” olgusu biraz lüks bir şeymiş onu gördük. Esas can sıkan şey ortada eleştirilemez bir kişi kültü olması ve bu kişi kültünün destekçilerinin kendilerine ters düşen her şeyin dejenere ve toplumsal açıdan yıkıcı olduğunu düşünmesi. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk kültürü çok zayıf temellere bina edilmiş gibi en ufak rüzgarda ayaklanan bu kitleler ne yazık ki aynı korkudan dolayı farklı olan her şeyi tehlikeli ve sakıncalı görüyor.

Kara Tilki Hiyerarşisi, kesinlikle böyle bir dönemin kitabı değil. Anlayamadığına düşman olan bir bakış açısında KTH bir propaganda kitabıdır; ki kitabın kendi doğası gereği her karakter sahiden kendi propagandasını yapıyor. Ancak dikkatli okursanız kitabın politik amaçlara hizmet etmediğini, hatta propagandayı eleştirdiğini fark edeceksiniz. Aynı şekilde okuyacağınız "propagandaların" kendi içindeki kusurları, çelişkileri ve o propagandaların yaratmış olduğu ancak görmezden geldiği yıkımlarla da tanışacaksınız.

Bunu önden not etme gereği duyuyorum çünkü kendimi eskisi kadar güvende hissetmiyorum. Hem Batı dünyası hem de Türk toplumu kendi içerisinde bir dışlama kültürü yarattı ve insanlar kendi fikirlerine ters düşen insanları deccal ilan ediyorlar. Deccal olmak istemiyorum, sadece kendi üslubumda kurguladığım sanatı aktarmak istiyorum. KTH'deki sanat, bana göre, bir "sistem" sanatıdır.

Her bilimkurgu eseri bir sistemin estetiğini tarif eder, ki burada tarif ettiğim sistem birden çok şeyin bir arada uyumlu bir şekilde var olmasıdır. Bu kimi zaman nükleer bilimi referans alır, kimi zaman da sosyal bilimleri. KTH'de de bir sistem olarak toplumun estetiği vardır. Bunu distopya kitaplarında sıkça görürsünüz. Mesela Yevgeni Zamyatin'in "Biz" isimli pek bilinen eseri tam da böyle bir estetiği anlatır. Ortada çok etkileyici bir yapı vardır ancak pek de yaşanası bir toplumu tarif etmez. Mesela 1984'te bu yoktur, bir sistemin estetiğinden ziyade orada bireyin yaşadığı karanlık duygulara çok yoğun bir şekilde atıfta bulunur. “Neden”in anlaşılamadığını ancak “nasıl”ın anlaşıldığından bahseder ve bu bir sistemin estetiğini göstermez. (Yöneltmek istediğim şey: Amacı olmayanın kıymeti var mıdır? Oluşturulduğu nesnelerin toplamından daha fazla kıymeti olmayana estetik denebilir mi?)

KTH, tam da bu yüzden yanlış anlaşılabilecek bir kitap. Bir şeyin eleştirisi veyahut yeni bir şeyin tavsiyesi yok, sadece kendi kendisine işleyen bir sistemin estetiği söz konusu. Bu iyi ya da kötü olabilir, beni herhangi bir şeyin bayrakçıymışım gibi değerlendirmemenizi ısrarla talep ediyorum.

Her Kitabın Başında Olan Teşekkürler Köşesi

Bu arada, kitabın ön sözünü yazarken kitabı ithaf etmek istediğim kişiler var. Bu kişilerin kitap üzerinde emeği varsa çok azdır, ya da hiç yoktur. Buna karşın kitabın gelişimine aktif olarak destekte bulunan kişilerin kalbimde yeri ayrı. Ancak beni bir şeyler yapabileceğimi, yapmaya çalıştığım şeyin kıymetli olduğuna inandıran kişileri burada anmak istiyorum.

Birincisi, lisedeki edebiyat öğretmenim Yasemin Temirhanoğulları. Tamam, bu çok klişe gelebilir ancak mesleğini severek yapan bir insandan daha faydalı başka bir şey olamaz. Her teneffüs kadını kadının dibinde biterdim ve beni terslemez, edebiyat üzerine ufkumu genişletirdi. O sıralar çok egzantrik birisiydim ve nice tuhaflığımın yanında sırf bundan dolayı da okul ortamında alaya alınıyordum. Ancak bu kadın sayesinde okumanın zevkine eriştim ve bir şeyler üretme güdümü edebiyata tamamen kanalize edebildim.

İkincisi bu kitabın ucuz bir kurgudan ibaret olduğunu düşünürken beni devam etmeye ikna eden ve ismini bile hatırlayamadığım, internetten sohbet ettiğim o adam. Daha on altı yaşımda bana bile çocukça gelmiş olan içerik üzerine çalışmamı sağlamıştı.

Üçüncü kişi ise ise Tuğrul Sultanzade. Tuğrul, limoni olsak da sevdiğim biri. Kitaba epey ilgi göstermiş ve harcadığımın emeğin direkt karşılığını bana ilgisiyle vermişti. Kendisi benden daha üretken ve yaratıcı bir yazardır bu arada, hep kendisine imrenmişimdir.

Yayınevlerini düşünür müyüm?

Şimdi samimi bir dille konuşacağım. Yayınevlerinden ve yayınevi çevrelerinden çok fena sıkıldım. Yapmak istediğim şey yazmak ve üretmek. Yayınevlerinin anlaşılmaz standartlarına sıkışmak istemiyorum. Bilimkurgu basıyorlar mı mesela? En son Yapıkredi yayınları dosya başvuru köşelerinde "Bilimkurgu olmaz" şeklinde özellikle belirtiyordu. Çünkü 40 yaş üstü kimle konuşursam konuşayım Bilimkurgu’nun ucuz edebiyat olduğuna inandıklarını ve bunu da sorgulamak istemediklerini görüyorum. Edebiyat çevrelerine girdikten sonra anladım ki Türkiye’den bilimkurgu çıkmamasının sebebi “bilim” olmaması değil (Gören de dağın başında televizyon bile görmeden yaşıyoruz zanneder), Bilimkurgu’ya yönelik toplumsal sansürdür. Yazmak isteyen insanlar daha yolun başında vazgeçiriliyor ve bu yolda ilerleyenler de bir şekilde toplumsal çıkarları önemsemeyen kişiler oluyor.

Kara Tilki Hiyerarşisi'ni bir yayınevi kabul etti etmesine de... Etmeseler daha iyiydi. Beni yaklaşım bir yıl oyalayıp kitabın insan içine çıkmasını geciktirmiş oldular. Ne zaman ulaşsam "Çok yoğunuz ablacım sonra gel" diye ukalaca bir karşılık aldım ve kendimi oraya ait hissettirmek için bile çabalamadılar. En sonunda ilk roman desteği için Kültür Bakanlığına kitap etti, hiçbir ön düzenleme vs olmadan. Sonucu bahsettim. Rica minnetle işbilmez adamlara kitabımı bassınlar diye para vereceğime direkt kitabı buradan yayınlamayı daha uygun gördüm.

Bu arada kitabı reddeden yayınevlerine karşı bir kırgınlığım yok. KTH'nin üzerinde on yıldır uğraşıyorum ve hem benim yazarlığım hem de kitabın içeriği epey gelişti. Yayınevlerine yolladığım ilk versiyonunu okurken bana fenalık geliyordu, yayınevi niye bassın ki öyle bir kitabı? Defalarca kez baştan yazıp kurguladım, kitabın mükemmel formuna ulaşmasa bile yaklaştığını hissediyorum, ancak tekrar şansımı denemeye yönelik bir heves kalmadı içime.


Kitabın bu site üzerinden yayınlanmasının tarihi: 30 Nisan 2022 19:39 Bakırköy