Temsil Üzerinden Düşünmek

pexels-julia-fuchs-6584149.jpg 657 KB

Programlamanın beni vakti zamanında bu kadar sarmasının sebeni kesinlikle ama kesinlikle hiç düşünmediğim bir şekilde düşünmeyi öğretmesi. Çoğu durumda önemli olan şey bir sonuca varmak ve sonunca varan süreçte doğru kararlar alabilmektir. Yani, çok aman aman bir girizgah yapamadım.

Ya da şöyle bir girizgah yapabilirim; eğer disiplinsiz, bağımsız ve sezgisel düşünmeyi seven biriyseniz muhtemelen bir düşüncenin hedefe varan “en kısa yolu”nu muhtemelen düşünmemişsinizdir. Tabii ki bu çoğu zaman eleştirilir, çünkü insan bir kere bir şeyi üstünkörü çözmeye alıştı mı böyle gidiyor. Hele ki endüstriyel dönemlerin getirdiği yüksek çalışma temposu bir şeylerin derinlemesine incelenmesine elvermiyor. Yaşamak için paraya ihtiyaç var, para için de hıza ihtiyaç var. Eğer babadan kalan bir zanaatiniz yoksa ve dükkanı dilediğiniz zaman açangillerden değilseniz ne yazık ki hızlı olmayı öğrenmeniz gerekiyor; işin kötüsü bunun içine “ölüm kalım” dürtüsü de karışınca bir an olsun durup düşünmek insana tuhaf geliyor.

Bence bu ucube bir insan türü yarattı. Hani, hızlı olmak adına on dakika yemek bile pişirmekten imtina eden, yeni bir şeyle karşılaştığı zaman önce biraz düşünmek yerine toplumun genel yorumunu hazırdan alan bir insan türünden bahsediyoruz.

Ancak şu da var ki, hızlı çözüm üretmek de büyük planlara devam edebilmek için gerekli. Eğer zihnimin içinde bulunduğu hâli programlamadan öncesi ve sonrası diye ayırsam, programlamanın benimsettiği düşüncenin en azından beni rahatlattığını düşünebilirim. Ben kurgular üretmeyi seven bir adamım, yani beni kim ne sanatçısı olarak görür bilmiyorum ama bir sanatçı bakışıyla hayatın rastgeleliğini alıp incelemeyi çok severim. Ancak, zihnin doğal akışında kalmak için ne derece bir kaosu benimsediğimi ancak yeni anlıyorum.

Bundan rahatsız değildim ama ufak tefek detayların beni iyice körleştirdiğimi fark ediyorum. Detaylar önemlidir fakat her detayı keşfetmemiz gerekse, atom altı cisimciklerinden gökyüzünün parıldayan sınırsız yıldızlarına kadar bir kamyon şeyi keşfetmek ve deneyimlemek gerekir. Bu da bir insan ömrünün kayda değer bir şeyler yapmasına yetmeyecek kadar yavaşlamak demek. Yani öbür tarafta insanların bir şeylere otistikçe bağlandığını görüp eleştirirken o kutbun öbür tarafına çıkmış oluyorsunuz.

İnsanların içerisinde boğulduğu fakat her şeyin öngörülemez bir kaos durumu içerisinde kalmamasını sağlayan şey bir ara işleyen sistemleri bir temsil olarak kabul edip onların detaylarını düşünmemek.

İşin özü bununla alakalı bir yazı yazmak aklımda bir yerlere “recursion” hakkında bir şeyler karalarken geldi. Bu programlama tekniği, “Özyineleme” olarak Türkçeye çevrilebilir ve özünde bir sorunu çözerken, onu parçalara ayırmayı hedefler. Ancak, çözümü üretecek kodu yazarken bütün sorunun baştan sona çözümü değil yalnızca kendisini tekrar edecek bir çözüm üretilir. Bu şekilde, sorunun en ufak zerresinin de en büyük parçasının da aynı şekilde çözülebileceği hesaplanmış olur.

Bu harikulade tekniği kafanıza oturtmak zor geliyorsa aklınıza orta okul matematiğinde gördüğünüz ve “Hocam gerçek hayatta bu neye yaracak?” diye sorguladığınız konulardan birisi olan fraktalları düşünebilirsiniz. Fraktallar, işte en ufak parçası da genel görüntü ile aynı olan şekillere benziyor. Burada da, hazırladığımız işlemi (ya da fonksiyonu) bir fraktal gibi etki bırakacak şekilde tekrar ediyoruz.

Şu aşamada beyninizden dumanlar yükseliyorsa bu anlaşılabilir, okumaya devam edin. Bu konuyu anlamak kadar anlatmak da zor. Odaklanmak istediğim şeyin, “recursion” dediğimiz naneyi tasarlarken kendisinden sonra üreteceği işlemleri düşünmek zorunda kalmamak; çünkü neticede o sonsuza kadar kendisini tekrarlayacak. Eskiden “recursion” yazarken aklım deli gibi karışırdı, ama işte her şeyi hesaplayamacağımızı kabul edince onu zihinde bir temsil atayıp oradan devam ediyoruz.

İşte bir oturuşta hesaplanamayacak şeyleri aklımızda bir temsil olarak düşünürsek, hem zihnin hiçbir şeyin sonunu getiremeyeceği kaotik şeylerin hepsini bir temsil olarak düşünürüz ki bir plan yapabilelim, sonuca hızlıca varalım.

Mesela bir kişi ben “Aslanapalıyım” dediği zaman, bu sizin için hiçbir şeyi ifade etmeyebilir. O kişi size Aslanapa’nın Kütahya’nın bir ilçesi olduğunu söylediği zaman hemen aklınızda bir şeyler belirir. Kütahya vilayeti burada Aslanapa, Simav, Tavşanlı gibi ilçeleri birleştiren bir temsil oluşturur ve siz bu ilçelerin göze çarpan ortak özelliklerini kestirebilirsiniz. Kütahya hakkında da bilgi sahibi olmayabilirsiniz, lâkin Kütahya’nın bir Doğu Ege vilayeti olmasından hareketle diğer Doğu Ege vilayetleri olan Afyon, Uşak ve Manisa üzerinden bir Kütahyalı’nın genel kişiliğini tahmin edebilirsiniz: Genel olarak konuşkan, kolay anlaşılamayacak bir şiveye sahip ve çoğunlukla geleneksel. Doğu Ege hakkında bilgi sahibi değilseniz bile Ege bölgesi hakkında muhakkak bir şeyler duymuşsunuz. Fakat Ege genellemesini Kütahya’ya uygularken Ege sahilinin pek de geleneksel olmayan yönünün çeliştiğini görürsünüz. İzmir ve Aydın gibi yerlerde "Sahil" temsili ile “Ege” temsili bir sentezini görürsünüz. Mesela “Antalyalılar” hakkında yorum yaparken bir sahil kenti olan “İzmir”i düşünebilirsiniz fakat burada da daha ağır kanlı, pek de konuşkan olmayan, sosyalleşmeyi sevmeyen ve çalışkan bir kültürle karşılaşırsınız.

Nasıl ki Kütahya Aslanapa ile İzmir Karşıyaka’yı bir tutamazsınız ve neden bir tutmamanız gerektiğini çok iyi bilirsiniz, Antalya ile İzmir’i de bir tutamazsınız. Fakat çoğu insan iki yeri de “Sahil” temsiliyle düşünür ve bu sahil temsilini birebir Antalya üzerine uygular. Bu işte yazıya başlarken bahsettiğim detayları görmezden gelen hızlı düşünce alışkanlığının bir örneği. İstisnai durumları bir temsil olarak düşünemezsiniz, onların özellikleri keşfedilmelidir. Yoksa Antalya Serik’te "Bu akşam bir rakımız yok mu be?" diye gezerken o rakı şişesi kafanızda kırılabilir.

Biyoloji de temsil düşüncesine yaslanır. Evrim teorisini çoğunluğunuz politik bir görüş olarak tanır, ama aynı zamanda pratik de bir şeydir. Çita ve bildiğimiz evcil kedinin ortak bir ataya sahip olması, Çita’nın neden kükremek yerine miyavladığını, evde beslenebildiğini ve yüz şeklinin ev kedisine benzediğini bize çok kolay anlatır. Ortak ata fikri sayesinde iki türün de ortak özelliklerini kestirebilmekte, her bir özelliğin tek tek ele alınmasından daha hızlı bir şekilde çitaların doğasını tahmin edilebilmekteyiz. (Gereksiz bilgi: Ev kedisi diye sevip beslediğimiz psikopatların zevk için öldüren nadir türlerden birisi olduğunu biliyor muydunuz? Üstelik avlanmada kurt ve ayı gibi türlerden daha başarılıdır.)

Ben çoğu zaman farklılıkların anlaşılması ve desteklenmesi gerektiğini, çeşitliliğin arttırılması gerektiğine inanırım. Temsil düşüncesi aşırıya giderse tek tipleştirmeye doğru gidiyor ki mesela Antalya kültürünün karşı karşıya kaldığı tehlike bu. Fakat bir bilgisayar programı yazarken, bir sorun çözerken, bir kurgu yaparken bir neticeye varmak adına bir temsil çizmek durmundayız.

(Oha tek oturuşta bir yazı bitirebildim, dur tarih yer atam tam olsun)

16 Mayıs 2023, 17:12
Esentepe

Resim kaynağı: pexels/@julia-fuchs

Yorum yaz!